Bu postu Hasan Cemal ya da Cengiz Çandar stayla “Diyarbakır’a
inerken aklımdan geçenlerle” başlayıp en son garsonun muhabbetine bağlayıp ordan
da bi sürü çıkarımlar yaparak bitirebilirim.
Lakin yapmayacam..
Hasan Paşa Hanı’nı ve kahvaltıcılarını hemen hepiniz
duymuşsunuzdur.
Hem yağmurdan kaçmak hem “yaw o uçak rotar yapar kanka” deyip
geç gelerek beni saatlerce bekleten arkaaşımı beklemek hem de adet yerini bulsun “handa kahvaltı qeyfi”
yapayım diye hana gittim ben de.
Elimde de koca valiz
ve fotoğraf makinesi.
Valizi geç de bizim oraya gezmeye gidersen fotoğraf makinesi
olmazsa olmaz.. pasaport gibi bişey olmuş.
Karnım aç, uykusuzum, dakka 1 gol 1 taksici tarafından
kazıklanmışım, düşünecek durumda değilim pek. valizi ilk kapıp “gel abi gel”
diyen mekana girdim..
Garson ve mekanın sahibi olduğunu sandığım iki kişi ile muhabbette
başladık.
Doğal olarak söz siyasete geldi. Belediyeye salladılar önce,
sonra da devlete giriştirler. Gazeteye çıkma yöntemini öğrenmişler. Hem nalına
hem de mıhına vuruyorlar.
Ses tonları
yükselmeye başladı.
Garson “ bak abê bu
topraklarda savaş hiç bitmiyor bitmez de! Ben 35 yaşındayım savaşsız bi gün
görmedim!! MİHEME ABÊ SEN KAÇ YAŞINDASIN? SEN SAVAŞSIZ KANSIZ BİR GÜN GÖRDÜN MÜ”
dedi.
Miheme oldukça sakin “ yox vallah ben de görmemişim. Kan durmaz
buralarda “ falan diyor.
Ben “ne oluyoruz lannn” modunda olan biteni izliyorum.
Beni gazeteci sandıklarına dair şüphelerim vardı ki onlar da
kalmadı. Beni ciddi ciddi gazeteci sanıyorlar.
“Bunu da yazın abe bunu da yazın” diyecekler birazdan sanki.
Öyle olmadığımı anlatınca biraz hayal kırıklığı olsa da çay ikram etmeye devam
ediyorlar.
Ben de aç bi ilaç o arkaaşımı beklemeye devam ediyorum.
En son da çıkarım yapayım da tam olsun:
Durmadan oraya görüş almaya giden gazeteciler milleti
delirttiniz lan.!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder