10 Haziran 2014 Salı

Kurdistan'dan Bir Doktor Hikayesi...


Deplasmanda yaşayan Kürt çocuklarının sürekli düştüğü trajikomik bi durum var.

Durum komik çünkü “Türk arkadaşlarımız” meseleye dair o kadar saçma sapan yaklaşımlar gösteriyorlar ki gülmemek elde değil.

Ağır basan yön ise trajiklik..

Bi kere kitlenin büyük kısmı memlekette olan bitenden bihaber.

Kendimizin, komşumuzun ya da akrabamızın hikayesini anlattığımızda da ortak tepkiler “ hadi canım, gerçek mi bu, sen çok film izliyorsun” falan oluyor.

Gerçekliğine inandıramıyorsun kimseyi.

Meseleden sözüm ona haberdar olanlar da “Anadolu’dan Görünüm” programında öğrendiklerinden başka hiçbir şey bilmeyenler.

Klasik argümanlarla cevap verip akıllarınca veriyorlar

“ Ee biz oraya öğretmen,doktor gönderiyoruz siz vurup öldürüyonuz” da fix cümlelerinden biridir. Peşin ve kesin hükümler içeren bu sözü nerdeyse herkes kullanıyor.

Tamam o zaman ben de size bi doktor hikayesi anlatayım..

Mardinli gencin biri 70'li yılların her türlü maddi ve teknik imkansızlıklarına rağmen tıp fakültesine girer.
Yine bin bir türlü zorlukla doktor olur. Uzmanlığını alır.

Artık kendi memleketime hizmet edeyim diye memleketine tayinini ister. Silvan devlet hastanesine atanır. Başhekim olur.

Bir gün Silvan Emniyet Müdürü ona telefon açar.

 Özel bir polis biriminden bir kişiyi hastanede barındırmasını söyler. Doktor kabul etmez. Müdür “gününü göstermekle” tehdit ettikten sonra telefonu kapatır.

Bu olaydan bi kaç ay sonra 10 Haziran 1992’de, kurban bayramının arife akşamında saat 21 sularında evine dönerken evinin karşısındaki kahveden 3 adam koşarak çıkar.

İkisi sokak lambalarına ateş ,ederken diğeri eşinin gözünün önünde doktoru boğazından vurur. Doktor oracıkta hayatını kaybeder.
Katiller beyaz bir torosa binip kaçar.
.
Güvenlik (!) güçleri 5 dk sonra olay yerindedir. Kaçtıkları yön, geldikleri yer tarif edilmiş olmasına rağmen hiç bişey yapmazlar.

Doktorun otopsisini yapmak yakın arkadaşlarından Dr. Zeki Tanrıkulu’na düşer. Dr.Tanrıkulu da onla aynı akıbeti yaşar maalesef. 1 yıl sonra o da aynı güçler tarafından katledilir.

Jitemin azılı katillerinden Abdülkadir Aygan iki cinayetin de jitem tarafından işlendiğini yıllar sonra itiraf eder.
Türkiye ‘de açılan davalarda katillerin izine dahi rastlanmaz.

Olmayan hukuktan bir şey çıkmayacağı aşikardır. Dava AİHM’e taşınır.
AİHM Türkiye’yi tazminat ödemeye mahkum eder.

Verdikleri karar Kürd'ün kimsesizliğin altının koyu şekilde çizilmesi gibidir adeta. Türkiye bir cana karşılık 21 bin Euro ceza ödeyecektir çünkü.

Kısaca ölen öldüğü ile kalır. Katiller elini kolunu sallayıp aramızda dolaşmaya devam eder.

Bugün 22. Ölüm yıl dönümü olan Doktor Mehmet Emin Ayhan Türk devleti tarafından katledildiğinde 38 yaşındaydı..


Dayımdı…



Not: Bu yazıyı 4-5 sene önce sözlüklerden birinde entry olarak yazmıştım. sonra derleyip toparlayıp yazı yazdığım 1-2 sitede yayınladım. o sitelere şu an ulaşılamadığından kendi blogumda da bulusun istedim. . 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder