Son günlerdeki en meşhur konumuz Hakkârili Uğur
ve çocukların katıldığı siyaset meydanı programı…
Programdaki Ali Kırca’nın sakalları da dahil
olmak üzere her şey hakkında yazıldı, çizildi konuşuldu …
O kadar ki kırca, bijweng in eleştirilere
dayanamayıp sinekkaydı traş bile oldu.
Şaka bi yana…
Ben de programdaki “Türk” çocukların ezbere
konuşmalarından yola çıkarak toplumdaki Kürt algısı hakkında bişeyler yazmaya
çalışacağım.
Diyebilirsiniz ki “Türk çocukları ezbere
konuşuyordu da Kürt çocuklar konuşmuyor muydu?”
Kürt
çocukları da ezbere konuşuyordu tabi.
Adı üstünde, çocuk…
Ondan bu konuda yeni şeyler söylemesini
bekleyemeyiz.
Orada, buradan duyduklarını, evinde konuşulanı
kendi fikri olarak söylemesi gayet de normal.
Ezber cümlelerle siyaset yapan koca adamların
varlığını biliyor ve her gün TV’lerde izliyorsak çocukları suçlayamayız.
Çocuklar siyaset hakkında, TV’de konuşuyor
olduklarından bilinen Türk tezlerinden farklı bişey duymadık.
Asıl şaşırtıcı
olan, bi çoğumuzun aklında olan şeyleri Uğur un sıralamasıydı.
O da olay oldu
zaten.
Çocuk her zaman TV de olduğu kadar, evde
konuşulanı söylerken kontrollü olamıyor.
Geçtiğimiz günlerde yaşadığım bi olayla
örneklersem ne demek istediğimi daha iyi anlatabilirim herhalde.
Denizli’de yaşayan bi akrabamı ziyarete
gitmiştim geçenlerde. Aile, o muhitteki tek Kürt ailesi.
Akşam vakti sohbet ederken abisine sinirlenen
evin küçük oğlu bağırıp çağırmaya başladı.
Bunlar kar etmeyince hakarete
başvurdu. Abisine “Kürt! Anası Kürt! Babası Kürt!” diye bağırdı.
Annesi de “evet onun hem annesi hem babası Kürt”
diye cevap verince çocuk annesine dönerek aynı şeyleri söyledi.
O bunları söyleyince biz de güldük, tabi biz
güldükçe o daha çok sinirlendi. Kendince bu hakaretlerini sürdürdü…
İnsan doğası gereği fiziki olarak gücü
yetmediğinde küfür eder. Karşısındakini sinirlendirerek üstün gelmeye çalışır.
Olayın kendi lehine dönmesini bekler. Küfür ederek rahatlamaya çalışır…
O çocuk da o anda küfür ettiğini sanıyordu.
Çünkü sokaktaki arkadaşları da aynı şekilde küfürleşiyordu. Belki de o
çocukların da anne-babaları onlara o şekilde hakaret ediyordu.
Bunun açıklaması budur.
Yani bu memleketin bi köşesinde insanlar
çocuklarına “Kürt” diye hakaret ediyor, aşağılıyormuş…
Lafa geldiğinde kardeşlik mavalları atanlar,
“kardeşinin” adıyla çocuğuna kızıyor,
korkutuyormuş…
Bunu sözü kötü olarak algılayan çocuğun yarın
öbür gün neler yapabileceğini düşünebiliyor musunuz?
Belki de son yıllarda özellikle de Batı
Anadolu da yaşanan toplumsal linçlerin temelinde bu psikoloji yatıyordur.
Kürdü kötü olarak bilen birine, “ al Kürt,
saldır” dersen ne yapmasını beklersiniz ki?
Yarın öbür gün başka ne gibi olayların
olacağını kim bilebilir?
Böylesine bi algının oluşmasında medyanın
etkisi de oldukça fazla. Sinemada, televizyonda yıllarca Kürtleri kaba saba
adamlar olarak gösterdiler.
Şiddete eğilimli insanlar olarak yansıttılar.
Binlerce kişinin katıldığı gösterilerin amacını es geçip, çoğunluğu
kışkırtmalar sonucu gerçekleşen sokak çatışmalarını uzun uzun haber yaptılar.
Hal
böyle iken, halk da sokakta gördüğü bi kaç kötü Kürt’ten, acımasız genellemeler
yaptı. Yıllarca içinde biriktirdiği kini
hakaretlerle kustu.
Şimdi düşündüğümde o küçük çocuğun
söylediklerine o zaman şaşırmamam gerektiğine karar verdim. Çünkü bu memleketin
insanı her zaman sıkıntılı olduğu toplumların isimlerini, dini hakaret olarak
kullanmıştır. Pis Yahudi, pis Çingene, Ermeni dölü, Rum tohumu, Kürt gibi
kelimelerini kendilerince küfür olarak kullanmışlardır
.
“Kürt çalar Çingene oynar” gibi komplike sözler
de üretmişlerdir
Hatta bi keresinde iç işleri bakanı Meral Akşener
PKK‘ye “Ermeni dölleri” diye hakaret ettiğini sanmış, sonra da Ermenilerden
özür dilemişti.
Şüphesiz Kürtler de bu konuda sütten çıkmış ak
kaşık değil. Onların da benzeri hakaret içeren sözler ve deyimleri var
maalesef.
Hiç kimseye faydası olmayan bu sözlerden bir
an önce vazgeçmek gerekir. Kendi etnik ya da dini kimliğini değerli sayanlar,
“diğerinin” kimliğine de en az kendisininki kadar değer vermeli.
Kimse, kendisinin seçmediği bu kimlikle ne
üstünlük taslamalardır ne de başkasına hakaret edilmelidir. Bunu yapmak
hayattaki en adi hareketlerden biridir bana göre.
Şaşmamak lazımmış, evet.
Nur yüzlü Ali dedenin programını düşününce
Allahtan birileri uğur konuşurken sinirlenip çevresinden duyduğu küfürleri
etmedi diye seviniyorum.
Destê te sax be Seyda! lê ez dibêjim divê tu li ser bîrbirî û têgihanên Kurdên me yên reben jî rawestî, ne yên "xerab" tenê lê yên ku ji hişmendî û mejiyê dewletê girtine rawestî, mînak; " Kürtlere benzemiyorsun, türkler gibisin" tu dizanî bê çiqasî Kêfa kurdan bi vê peyvê tê, mînak din: em li malê bi tirkî diaxivin ji bo zarokên me baş bi tirkî bizanin û binivîsin tê bêjî qey ya rast ku divê zarokên wan baş bi zimanê bizanin, ma ne zanîna me bi tirkî ji bo me tiştekî zêde ye. divê em pesnê xwe bidin ku him bi kurdî û him bi tirkî dizanin, lê li vir kurdo dibêje çima ez wek tirkan bi tirkî nizanim loma divê ez hîn bibim. mînak din: ez bi hevalekî re li ser dîrokê diaxivim zilamekî welatparêz û kurdperwer bêyî ku hayê wî jê hebe dîroka di pirtûkên dibistanê dewleta dagirker pejirandiye û li ser wan bi min re dikeve gengeşiya dîrokê.
YanıtlaSilwelhasil tu fikira xwe xweş gihandiye. destê te sax be, lê dîsa jî ez bêjim divê ez bîrbiriya (algı) xwe ya jibîr kiriye ku ev dewlet dagirkir e.spas