Deplasmanda yaşayan Kürt çocuklarının sürekli düştüğü
trajikomik bi durum var.
Durum komik çünkü “Türk arkadaşlarımız” meseleye dair o kadar
saçma sapan yaklaşımlar gösteriyorlar ki gülmemek elde değil.
Ağır basan yön ise trajiklik..
Bi kere kitlenin büyük kısmı memlekette olan bitenden bihaber.
Kendimizin, komşumuzun ya da akrabamızın hikayesini
anlattığımızda da ortak tepkiler “ hadi canım, gerçek mi bu, sen çok film
izliyorsun” falan oluyor.
Gerçekliğine inandıramıyorsun kimseyi.
Meseleden sözüm ona haberdar olanlar da “Anadolu’dan
Görünüm” programında öğrendiklerinden başka hiçbir şey bilmeyenler.
Klasik argümanlarla cevap verip akıllarınca veriyorlar
“ Ee biz oraya öğretmen,doktor gönderiyoruz siz vurup
öldürüyonuz” da fix cümlelerinden biridir. Peşin ve kesin hükümler içeren bu
sözü nerdeyse herkes kullanıyor.
Tamam o zaman ben de size bi doktor hikayesi anlatayım..
Mardinli gencin biri 70'li yılların her türlü maddi ve
teknik imkansızlıklarına rağmen tıp fakültesine girer.
Yine bin bir türlü zorlukla doktor olur. Uzmanlığını alır.
Artık kendi memleketime hizmet edeyim diye memleketine
tayinini ister. Silvan devlet hastanesine atanır. Başhekim olur.
Bir gün Silvan Emniyet Müdürü ona telefon açar.
Özel bir polis
biriminden bir kişiyi hastanede barındırmasını söyler. Doktor kabul etmez. Müdür
“gününü göstermekle” tehdit ettikten sonra telefonu kapatır.
Bu olaydan bi kaç ay sonra 10 Haziran 1992’de, kurban
bayramının arife akşamında saat 21 sularında evine dönerken evinin karşısındaki
kahveden 3 adam koşarak çıkar.
İkisi sokak lambalarına ateş ,ederken diğeri eşinin gözünün
önünde doktoru boğazından vurur. Doktor oracıkta hayatını kaybeder.
Katiller beyaz bir torosa binip kaçar.
.
Güvenlik (!) güçleri 5 dk sonra olay yerindedir. Kaçtıkları
yön, geldikleri yer tarif edilmiş olmasına rağmen hiç bişey yapmazlar.
Doktorun otopsisini yapmak yakın arkadaşlarından Dr. Zeki Tanrıkulu’na
düşer. Dr.Tanrıkulu da onla aynı akıbeti yaşar maalesef. 1 yıl sonra o da aynı
güçler tarafından katledilir.
Jitemin azılı katillerinden Abdülkadir Aygan iki cinayetin de
jitem tarafından işlendiğini yıllar sonra itiraf eder.
Türkiye ‘de açılan davalarda katillerin izine dahi
rastlanmaz.
Olmayan hukuktan bir şey çıkmayacağı aşikardır. Dava AİHM’e
taşınır.
AİHM Türkiye’yi tazminat ödemeye mahkum eder.
Verdikleri karar Kürd'ün kimsesizliğin altının koyu şekilde
çizilmesi gibidir adeta. Türkiye bir cana karşılık 21 bin Euro ceza ödeyecektir
çünkü.
Kısaca ölen öldüğü ile kalır. Katiller elini kolunu sallayıp
aramızda dolaşmaya devam eder.
Bugün 22. Ölüm yıl dönümü olan Doktor Mehmet Emin Ayhan Türk
devleti tarafından katledildiğinde 38 yaşındaydı..
Dayımdı…
Not: Bu yazıyı 4-5 sene önce sözlüklerden birinde entry olarak yazmıştım. sonra derleyip toparlayıp yazı yazdığım 1-2 sitede yayınladım. o sitelere şu an ulaşılamadığından kendi blogumda da bulusun istedim. .